Yaz Okulu Macerası Başladı

İlk başta başlığını bulamadığım bu yazımı bulunduğum zaman içinde “şu an” diye tasvir edebileceğim bir durumda yazıyorum. Mezun olurken önümde büyük engellerden biri olacağına inandığım Ekonometri II dersinde can sıkıntısından neler yapacağını şaşıran bir öğrenci olmaktansa yazı yazma gibi anlamlı bir almaşık maliyeti seçtim ( Biraz bölümümle ilgili terimlerde kullanayım da boş olduğum sanılmasın). Şu an için bu derste yazı yazmanın bana marjinal faydasının yüksek olduğu düşüncesindeyim. Sevmediğim, benimseyemediğim, içselleştiremediğim dersler nedense hep itici gelmiştir bana. Hocamız slaytı açmış yazılanları okuyor. “Ne gerek var” sorusu her daim zirvede, alalım çıktıları evde çalışalım.

Anlam bağlantısı kuramadığım bir ders Ekonometri , bu dersin I. sinden de kaldım ben. Sorun hiç mi bende değil? Tabi ki benden kaynaklanan nedenlerde var, kabul ediyorum. Fakat başta da dedim ya benimseyemedim, işletmeye ağırlık vermiş bir iktisatçı olarak gerek duymadığımı hissediyorum.

Aslında bir mantık çerçevesinde bakarsak bu tür bilimsel derslerin seçmeli olması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü iktisattan mezun olacak arkadaşların hepsi akademik kariyer yapmayacak ya da KPSS kimileri için son çare değil. İşte bu noktada bunun gibi düşünceler içerisinde olan öğrenciler akademik sistem içerisinde 200 yıl öncesinin ekonomik modelleri, teoremleri, iktisat okulları içerisinde kaybolup gidiyor. Halbuki bunun yerine seçmeli bir ders olarak sunulsa akademik düşünenler içinde, düşünmeyen içinde yararlı olacağı kanısındayım.

Hala Sanayi Devrimi ‘nden kalmış fikirleri bu yüzyılda da devam ediyormuş gibi gören, gerçek dünya ile kağıttaki modeller arasında kalmış, iktisat gibi sosyolojik, toplumun tüm özelliklerini içine alan konularda teoremler çerçevesinde yorumlayan “kıt kaynaklar sonsuz ihtiyaçlar” felsefesi ile insanı bir dinozormuş gibi tanımlayan profların olduğu bu dünyada isyan etmemek mümkün değil.

Neyse bu ders ve daha anlam veremediğim birçok ders yazarken aklıma gelince daha fena oluyorum. Aslında kötülemiyorum da sadece pastanın sunumunun hoş olmadığı kanısındayım. Yoksa sevmesek de her gördüğümüz, işittiğimiz yeni konular bilgi dağarcığımızda önemli bir katkı. Ne yapalım istesem de istemesem de bu derse gireceğim sevsem de sevmesem de çalışıp geçmeye çalışacağım.

Yaz Okulu macerasında herkese başarılar.

Bir Zamanlar


Bir zamanlar çöpçü olacaktım ben bir zamanlar polis, doktor, itfayeci…. Bir zamanlar jetgiller vardı kapsüllerden yemek yer arabalarını cantalarına sıkıştırırlardı. Müfettiş Gaged la büyüdük biz, her kedi Tom ‘du göremedğimiz farelerde sevimliydi Jeryy gibi tabi görene kadardı… Bizimkiler vardı pazarların vazgeçilmezi. Sevmezdim pazarları banyo yap bizimkileri izle yat yarın okul var… Yarıyıl tatilleri olurdu meşhur 15 tatil, tatil miydi ızdırap mı belli değildi. Yüklerdi öğretmenimiz 15 güne ödevi… Öğretmendi bizde hani hoca camide der ya Afet Hoca bizimde öğretmenimiz öyle idi…. Bir zamanlar Pinokyo vardı o kadar kaptırmıştım ki kendimi yakmak için koyduğumuz oduna bile pinokyo olacak diye bakardım…. Bir zamanlar gazoz kapakları ile oynanan bir oyun vardı şehir dışında akrabamızın mahallesinde görmüş eve dönünce kendi mahalleme getirmiştim, kendimi Arşimed gibi hissettiren mahalledeki tüm çocukları deli gibi gazoz kapağı aramaya ve bakkalı sattığı gazozlarla ihya eden bir proje gibiydi…. Bir zamanlar küçüktüm ve şirindim yanaklarımdan öperdi mahalledeki kızlar doktorculuk oynardık…. Futbolcu kartları vardı oynarken hep hile yapardım ben… Bir zamanlardan belliydi ikna kabiliyetim, geniş kitleleri uzun eşek turnuvasına sürüklerdim beraberimde… Bir zamanlar bir zamanlar yoktu çok küçüktüm ben….

Merhaba Sosyal Medya



Bugün blogumun yazılarının ilk günü uzun zamandır tema konusunda kararsız kalarak sosyal medya da biraz geç kaldım ama iyiki Friendfeed, Twitter gibi ağlar var hiç olmazsa onlar biraz dengeledi. Başlıkta yazdım ama nedir bu Sosyal Medya dediğimiz? İnternette sayısız başlık, hakkında yazılmış yazı var son iki yılın efsane konusu. Sosyal Medya kimine göre para kapısı, kimine ego tatmini, kimine şişirilmiş bir balon, kimine göre yeni bir pazarlama yöntemi daha bir sürü tasvir yapılabilir. Bana göre Sosyal Medya aslında bu bahsettiklerimizi de için barındırıyor, örneğin bu blogu açmamın nedeni paylaşmak üzerine kurulu. Yazdığım yazırları, düşündüğüm projeleri, yeni fikirleri kendime saklamaktansa paylaşarak onları daha da geliştirebileceğimi ve doğru kişilerle doğru yerlerde bunu gerçek hayata aktarabileceğim düşüncesi ile blog umu kurdum. Yakında resmi web sitemi de kurarak daha profesyonelliğe dökmek istiyorum. Biraz daha kişisele girmeden devam edelim. Sosyal Medya dediğimizde aslında bir çok kavramla karşılaşıyoruz bunları en basiti hazır bloglar artık herkes istediği kadar blog sayfası alıp istediği kimlikle yazabiliyor, gerçi eskiden de böyleydi ama bu kadar moda değildi. Bunun da sebebi dünyada Endüstri Toplumu yapısından Bilgi Toplumu yapısına geçişi gösterebiliriz. Yaklaşık 11 yıldır internet kullanıyorum ve şöyle bir baktığımda bunun 7 senesi bu işin mutfağında geçmiş ve devam etmekte. Dediğim gibi Bilgi Toplumu olma yolundaki gelişmeler Sosyal Medya anlayışını daha da kuvvetlendirdi ve kuvvetlendirmeye de devam ediyor. Maalesef ülkemizde bu durum biraz daha yavaş ilerliyor ama böyle diyerek karamsar olmamak lazım en azında atılmış adımların olması güzel bir gelişme. Aslında Facebook gibi bir sosyal ağa baktığımızda hiçte geride görünmeyebiliriz ama bunda bu ağın farklı alanlarda farklı işler için kullanıldığını unutmamak gerek. Zaten istatistiklerde hemen hemen her bireyin birden fazla kullanıcı adının olduğunu da ima ediyor. Belki Face ‘de böyle ama en azından Feed ve Tweet için bu böyle değil gibi, kız bulmak için fink atanlar, poker masasında sabahlayanlar, şu kadar kişi diye hedef koyanlar, partizan şekilde siyasi kavgalar yok. Aslında sosyal medya sadece ağlardan ibaret değil tabi dediğimiz gibi web 2.0, Blog, Mikro Blog, Sosyal İmleme gibi kavramlarıda göz ardı etmemek gerek. Sözün kısası 7 yıldır mutfaktayım ve son 3 yıldır bu mutfakta en azında ülkemizin mutfağında çok güzel şeyler oluyor. Artık kadın, erkek, genç, yaşlı bu kavramı biliyor ve kullanıyor böylece insanlar yerinde saymıyor her geçen gün kendini yeniliyor. Merhaba güzel bilgi toplumunun yaramaz bir o kadar da tatlı çocuğu “Sosyal Medya” ve merhaba benim yazınsal parçam olan mütevazi blogum…

Gayrimenkul Markalaşması




Gayrimenkul sektörü Dünya’da ve Türkiye’de hızla gelişen bir sektör. Son zamanlarda adını sıkça duyduğumuz Globalleşme rüzgârları bu sektöre de yansıyor. Günümüzde birçok yabancı yatırımlar ülkemizde ve özellikle İstanbul’da sıkça gözlenmekte.



Bu kadar ilgi çekici olan gayrimenkul sektörünün tanımını yapmak gerekirse; gayrimenkul, toplum yararı amacıyla getirilmiş sınırlamalar dışında sahiplerine, bunları diledikleri gibi kullanma hakkı veren toprak ve yapılara denir. Bir başka deyişle, bir Eşya Hukuku terimi olan gayrimenkul genelde bir ekonomik terim olarak da kullanılır. Arsa, apartman, bina, arazi, işyeri, fabrika, villa, konut ve benzeri değerlerin genel adı olarak kullanışı yaygındır. Bu tanımlardan yola çıkarak gayrimenkullerin taşınmaz birer mal olduğu anlaşılmaktadır.



Son zamanlarda Türkiye’de gayrimenkul sektöründe çok hızlı bir büyüme söz konusu ve bunun Türkiye’deki merkezide İstanbul. Bu muhteşem şehir alışveriş merkezleri, toplu konut projeleri ve iş merkezleriyle yatırımcıların ilgisini çekmekte. Yerli ve yabancıların artık ilgisini büyük arsalar bulmanın zor olduğu İstanbul’un Avrupa Yakası çekiyor. Bunun da pek çok nedenleri var. Bunlardan bazılarına depreme dayanıklı bir bölge olması, inşaatı bitmiş ve sürmekte olan gayrimenkulleri örnek gösterebiliriz. Sektörün gelişmesiyle bu sadece İstanbul ile sınırlı kalmamış neredeyse tüm Türkiye’ye yayılmıştır. Sektör bu kadar ilerlemişken gayrimenkul ile uğraşan firmaların, işletmelerin, kuruluşlarında dikkat etmesi gereken birçok husus var. Bunlara da örnek vermek gerekirse; gayrimenkulün “sorunlu gayrimenkul” olmaması, fiyat tespitinde dikkatli olmak gerektiği belirtilebilir.



Sektör bu kadar hızlı ilerlerken aynı zamanda bu sektörle ilgilenen firma ve kuruluşların sayısı da artıyor. Sektörde başarılı olmak farklı yaklaşımlar, inovatif düşünceler ve yöntemler, markalaşma ve müşteri memnuniyeti ile sağlanabilir. Özellikle yapılacak olan inovatif çalışmalarla markalaşma yolunda hızla ilerleyen firmalar müşterileriyle olan iyi ilişkileri neticesinde de piyasada tek olan, güvenilir bir kuruluş haline gelebilirler. İşte bunları da yapabilmek için henüz geliştirilmemiş gayrimenkul fırsatları yaratmak gerekir. Son zamanlarda her yerde duyduğumuz “inovasyon” kelimesi artık bu sektörde de önemli bir yer edindi. İnovasyonla bir ilk yaratarak firma veya kuruluşu markalaştırma yolunda bir başlangıç sayılabilir. Günümüzde marka olmak çok önemli bir amaç. Tüketici hiçbir şeyi araştırmadan bile o markaya duyduğu güvenden dolayı onu hiçbir şart koşmaksızın tercih edebilir. Yalnız marka olmak demek büyük şirket olmak demek değildir. Her büyük şirket veya kuruluş markadır diyemeyiz. Markalaşmak çok uzun süreli ve zorlu bir aşamadır.



Marka, bir ürün ya da hizmeti rakiplerden ayrıştırmaya yarayan bir isim, bir işaret veya semboldür. Walter Landor’ a göre marka, bir vaattir, bir hizmet ya da ürünün bir kalite ya da tatmin sağlayabilmesi için yapılmış kimlik ve özgünlük kazandırma çalışmasıdır. Özellikle gayrimenkul sektöründe verilen vaatler ve güvenceler çok önemlidir. Müşteriler gayrimenkul dışında sunumlara da önem vermekte ve bazen bunlar her şeyin üzerinde olan bir hale gelmektedir. Bu yüzden müşteriye kalite ve güveni vermek için bazı çabalar göstermek gerekir. Örneğin onları sorunlu gayrimenkul konusunda bilgilendirmek, gayrimenkul fiyatlandırmasındaki işleyişi, değerlendirmeyi ayrıntılı olarak açıklamak, onlara gayrimenkulü alırken veya satarken nelere dikkat etmeleri gerektiği hakkında yardımcı olmak o kuruluşu güven, kalite ve markalaşma yolunda bir adım daha ileriye götürür. Tüm bunları yaparken alıcı veya satıcı pozisyonundaki kuruluşların gayrimenkul değerleme uzmanları ile de yakından ilişkileri olması gerekir.



Gayrimenkul değerleme uzmanlığı, konut, arsa, bina, arazi ve benzeri gayrimenkul kıymetlerinin değerini tespit işidir. Bu mesleğin uzmanları, gayrimenkul alım satımında, ipoteğe dayalı kredi işlemlerinde değer tespiti yaparlar. Ayrıca gayrimenkul ile ilgili davalarda da bilirkişi olarak görüşlerine başvurulan kişileridir. Bu kişiler gayrimenkul piyasası hakkında iyi fikir yürütebilen uzmanlardır. Bu uzmanlarla yakın ilişki içerisinde olan müşterilerine bu hizmeti veren kuruluşlar, müşteride bir güven, her şeyin kusursuz olduğu hissini uyandırır. Başarılı bir kuruluş olabilmek için müşteri güveni tam olmalıdır. Bu markalaşmanın anahtarıdır.


Gelişen bu sektörde en büyük liderlik tanınırlık, güven ve uzmanlıktır. Herkes tarafından sektörlerde birçok kuruluşun olmasına rağmen tek olarak gösterilen, herkes tarafından güven duyulan firma markadır. Bunu da sağlarken müşteri memnuniyeti ve sunulan hizmetin büyük önemi vardır. Dolayısıyla hızla büyüyen bu sektörde eski gelenekler bir bir yok olmakta yenilikçi, kurumsal ve yaygın olan kuruluşlar başarı ve marka yolunda hızlı adımlarla ilerlemektedir. Başarı sonsuz güven, yeni fikirler, deneyim ve kusursuz hizmettir

Amatörce




Odamda temizlik yaparken dolabımın üstündeki kutuda yıllar önce yazdığım bir yazıyı gördüm.Yıllar önce dedimse de o kadar da değil 3 yıl kadar önce. Üniversiteyi kazandığım hazırlık okuduğum yıla ait bir yazı. Herhalde üniversitenin kokusundan olsa gerek bir yazma tutkusu başlamıştı bende. Şimdi o yazıları nereye koyduğumu düşünüp hatırlayamamanın üzüntüsünü yaşıyor olsamda bu yazıyı bulmak mutlu etti beni. Değiştirmeden sizlerle paylaşmak istedim, ne kadar temiz, ne kadar safca yazılmış ne amatör bir yazı böyle, başlığı yok yazımın;



“Hayat uzun bir maraton ve hiç bitip tükenmeyen bir oyunun baş rolünde oynayan bizler. Bu sözleri kim bilir daha önce ne kadar çok duymuşuzdur. Ama ciddiye alıpta düşünen kişi sayısının fazla olduğuna da inanmıyorum. Evet hayat uzun bir maraton ve bu maratonu başarı ile bitirmemiz, kazanmamız için bazı şeylere ihtiyacımız var. Bunlardan birisi “Güven” konusu. Kendine güvenmeyen bir insan kesin hedefler bulamaz. Bundan dolayı o hayata değil, hayat ona yön verir. Sanırım bu durumda olmayı da kimse istemez. Taşıma suyu ile değirmen bir müddette olsa döner ama sonunda pes eden, kaybeden suyu taşıyan olur. Yani bir nevi hedefi olmayan insanlar başta kaybetmeyi kabullenmiş insanlardır. Gerçekleşmesi çok güç olacak bir şey olsa bile insanlar hedefler belirlemelidirler. Hedefler olsun ki gerçekleştiğinde tadını çıkartmanın da bir değeri olsun.



Bu bağlamda hedef kurmanın öncelikli aşamalarından biri hayal kurmaktır. Hayal vergisi olmayan her insanın kurabileceği sonsuz özgürlük dünyasıdır. Kimilerine göre hayal kimilerine göre boş düşünceler kimine göre de umut kapısıdır. Her insanın hayali farklıdır. Önemli olan hayalin gerçeğe yakın olmasıdır. Kişinin kendisini çok iyi tanıması gerekir çünkü kendinden bir beden boy büyük hayaller kuran ve buna bağlanan insan, gerçekleşmemesi halinde ciddi yıkımlara uğrayabilir. Hayal kurmak faydalıdır yeni fikirlerin, yeni etkinliklerin habercisidir fakat hayatımızı hayallere esir etmemeliyiz. Çaba göstermeden kurulan hayeller insana çok ağır bir yüktür. Çabalamayan başaramaz çünkü hayat acımasız bir serüven ve bu serüvende çalışmayan insanın kazanma olasılığı sıfırdır.



Kazanmak için ikinci şık akıldır. Kendine çok güvenen bir insan kazanma yolunda önemli bir etabı tamamlamaktadır. Ama aşırı güvende olumsuz sonuçlar doğurabilir. Bu olumsuz sonuçlar umulanın gerçekleşmemesi durumunda tavan yapar. Buradan da aşırı güvenin olumsuz bir yerinide bulabiliriz. Yani bir denge kurmak gereklidir. Akıllı ve aklını kullanmayı bilen bir insan hangi durumlarda ne yapabileceğini bilen, kendine hakim, mantıklı hayeller kuran ve kendine güveni olan bir kişidir. Akıl ve güven başarı için önemli yapıtaşlarından ikisidir. Ama bunlar kadar önemli bir şey daha vardır. Bu da deneyimdir. Kazanma yolunda deneyimlerin büyük katkısı vardır. En iyi deneyim kaybederek elde edilir. Çünkü insan bazı noktalarda kaybederek, hata yaparak deneyim kazanır ve bir daha bu hatalara kolay kolay düşmez… “



Yaz devam ediyor fakat diğer sayfaları bulamadım maalesef. Okurken garip oluyor insan sanki ben yazmamışım gibi. Sürekli aynı şeyler etrafında koşuşturmuş yazı buda onun heyecan faktöründen olsa gerek…